DAĞLARDA BARUT DEĞİL ÇİÇEKLER KOKSUN
Değerli okurlarım,
12 Mayıs'ta PKK' nın kendini feshetmesi Türkiye açısında güzel bir gelişme oldu. Nasıl bu sürece gelindi? Onu bir hatırlayalım.1999' da Abdullah Öcal'an Kenya'da yakalanmış Türkiye'ye getirilmişti. Kenya'da yakalanan Abdullah Öcalan: " Beni Türkiye' ye gönderin" demesiyle" vatanına getirilmişti. O dönemin başbakanı Bülent Ecevit'ti. Abdullah Öcalan: " Yapabileceğim bir şey varsa yapmaya hazırım" demişti. Ve O günden itibaren Abdullâh Öcalan İmralı Adasına yerleştirildi. Burada bu önemli noktayı yazmadan geçemeyeceğim. Abdullah Öcalan yakalanırken Türkiye bunu talep ettiğinde Amerika Birleşik Devletleri bunu bir takasa çevirdi. Takasta Apo'nun yerine Fetullah Gülen'i istediler. Ve 1999' da Fetullah Gülen'in hastalığından dolayı ABD' ye yerleşeceği duyuruldu. Arada geçen 26 yıl içerisinde devlet yetkilileri İmralı ile hep görüşme halinde oldular. 2009 yılında Oslo görüşmeleri olan MİT - PKK görüşmeleri başlamıştı.19 Ekim 2009' da Abdullah Öcalan'ın yaptığı çağrıyla 34 PKK üyesi Habur Sınır Kapısı'ndan girip teslim oldular.
Ve bundan sonra sayısızca çözüm sürecine gidildi fakat bir türlü terör örgütü kendini bitirmedi. 2013' de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'de terör örgütü PKK'yı bitirmek için ortaya koyduğu " Çözüm Süreci" 3 yıla yakın süren herkesin ümit bağladığı bu süreç BDP' e tarafından Dolma Bahçede okunan on maddelik şartları hükümet tarafından kabul edilmeyince " Çözüm Süreci' de" bitmiş oldu. Bu süreçte maalesef BDP'e kazandığı belediyelerin iş makinalarını kullanarak yer altına hendekler kazmış ve bomba seçeneklerini düşemişlerdi.Ve bu olaylar Türkiye'ye maddi ve manevi olarak çok zarar verdi.
Evet, tam 50 yıllık bir terör örgütü olan PKK kendini feshetiğini duyurdu. Türklerin ve Kürtlerin yıllardır beklediği bir karardı bu karar. Çünkü artık Kürt, Türk olmuş. Türk' te Kürk olmuştur. Bu asimilasyon da bu karar kaçınılmaz olmuştu. Türkiye'nin nüfusunun hemen yüzde altmışı Kürtler kapsamaktadır. Fakat İslâmi kesim Kürtleri hiçbir zaman PKK' dan yana olmadılar. Hep siyasi yollarla bazı sorunların çözümüne gidilmesini istediler. Ve bu kesim Ak Parti'nin kuruluşundan itibaren destek vermeye başladı.Onlara göre Kürt sorununu ancak Ak Parti çözer düşüncesiyle yola çıktılar. Çözüm süreci, Açılım süreci, Demokratik açılım veya Kürt açılımı, uzun yıllardır süren Türkiye ile PKK çatışmasını çözmeye yönelik çözüm arayışlarıydı. En son olarak yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın desteğiyle Devlet Bahçeli'nin DEM Partisinin milletvekilleriyle tokalaşmasıyla başlayan 'Terörsüz Türkiye' süreci başladı. Bu süreçte DEM Partisi kendi aralarında seçtikleri, Ahmet Türk, Pervin Buldan ve rahmetli Sırrı Süreyya Önder' in İmralı ile görüşmeleri başladı.
DEM Partisi'nin Öcalan'la yaptığı ziyaret görüşmesi olumlu geçmiş, 27 Şubat'ta Apo, tüm terör gruplarına çağrı yapmış ve PKK'nın kendisini feshetmesini istemişti.
Bu çağrıya karşı terör örgütü PKK,1 Mayıs'ta
ateşkes ilan ettiğini duyurdu. En son olarak 12 Mayıs'ta PKK kendini feshetiğini duyurdu.
Bu arada 3 Mayıs'ta hayatını kaybeden Sırrı süreyya Önder' in Türkiye siyasetinde yeri doldurulamaz biri olduğunu vurgulamadan geçmek istemiyorum. Keşke başlattığı bu barış sürecini sonuna kadar görebilseydi.Onun bu süreçte emeği çoktur. Allah gani gani rahmet eylesin.
Artık bundan sonra PKK, demokratik yollarla siyaset yapacaklarını ilan ettiler.Türkiye'de artık Kürtler'de şiddetle, silahlarla adam öldürmekten bir çözüm gelmediğini gördüler. Hiç kimse çocuklarını dağa göndermek istemedi. Bunun en önemli örneği, yıllardır Diyarbakır Annelerin verdiği evlat mücadelesidir. Evlat acısıyla yüreği yanan anaların döktükleri gözyaşları bir çok şeyi bitirmişti zaten.
Tabii ki kolay bu sürece gelinmedi. Yillardır Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu barış mücadelesi için gereken ne varsa yapmaya hazır olduğunu söylüyordü.Çünkü ölenler bu vatanın gençleriydi. O gençlere nasıl emek verilip o yaşa geldiğini daha sonra şehit edildiği ancak şehit aileleri biliyordu. Evet, ateş düştüğü yeri yakıyordu.Türkiye'de tam şu ana kadar iki yüz eli iki bin şehit var. Yani Iki yüz eli iki bin yüreği yaralı aile var. Diğer taraftanda belki bunun iki katı var. Şimdi sormak lazım: Değdi mi?
Bu kadar genci hayata koparmaya değdi mi? Hiç bir şey insanın hayatından değerli değildir. Verilen ve verilecek mücadeleler daima Insanın yaşaması için olsun. Bu topraklara gelen barışın kardeşlik içinde olmasını dileriz.
Bırakın, Diyarbakır'da, Van'da, Muş'ta, Hakkari'de, Şırnak' ta ve tüm Doğu' nun dağlarında çiçekler açsın.
Koyunlar güdülsün, kuzular meleşsin. Bırakın, Analarımız güllü fistanlarını, babalarımız yelekli şalvarlarını giysinler.
Dört mevsimi bir arada yaşadığımız bu topraklara, bu vatana, bu millete ve hepsinden önce birbirimize sahip çıkalım. Şehit ailelerin yanan yürekleri bilsinler ki, bu ölümlerin sonu ancak barışla gelebilir. Geleceği düşünmek lazım. Bundan sonra yetişen evlatlarımızı, torunlarımızın geleceğini düşünmek lazım.
Bu Memleket barış görsün, insanlar huzurlu yaşasın. Her toplumun insaları, özgürce bu topraklar üzerinde din, dil, ırk ayırımı yapmadan yaşayabilsin.
Yazıma,Yaşar Kemal' den bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
"Bir bahçede hep aynı çiçekten olursa o bahçe güzel olmaz. Sen, ben, o varız diye güzel bu bahçe. Koparma farklı çiçekleri, kalsın renkleriyle, kokularıyla..." Artık bu vatanın dağlarında baharın getirdiği barışın rüzgarları essin.
Allah'a emanet olun.
Yorumlar
Kalan Karakter: