‘Kamu maliyesinde finansman ve vergi baskısı artıyor’
2026 yılı merkezi yönetim bütçesi, daha yürürlüğe girmeden yaklaşık 2,7 trilyon TL bütçe açığı öngörüsüyle Meclis gündemine geldi. Toplam bütçe giderlerinin 18–19 trilyon TL, bütçe gelirlerinin ise 16 trilyon TL seviyesinde kalması bekleniyor. Bu tablo, bütçenin daha başlangıç aşamasında negatif denge verdiğini ortaya koyuyor.
Şanlıurfalı Mali Müşavir ve Ekonomist Bilal Ağadayı, söz konusu açığın yalnızca teknik bir muhasebe kalemi olmadığını, 2026 yılı boyunca vergi politikaları, borçlanma stratejisi ve faiz giderleri üzerinde belirleyici olacağını ifade etti.
Açığın Makroekonomik Çerçevesi
2,7 trilyon TL’lik bütçe açığı, 2026 yılı için öngörülen milli gelir dikkate alındığında GSYH’nin yaklaşık %5–6’sına karşılık geliyor. Bu oran, kamu maliyesinde mali disiplin ve sürdürülebilirlik açısından dikkatle yönetilmesi gereken bir alanı işaret ediyor.
Açığın finansmanında; iç borçlanmanın artması, faiz giderlerinin bütçe içindeki payının yükselmesi, faiz dışı dengenin yeniden baskı altına girmesi bekleniyor. Bu durum, bütçede yatırım ve üretken harcamalara ayrılabilecek mali alanın daralması riskini de beraberinde getiriyor.
Vergi Yapısı: Yük Kayıt İçinde Olanlarda
Türkiye’de bütçe gelirlerinin yaklaşık %65–70’i dolaylı vergilerden oluşuyor. KDV, ÖTV, harçlar ve cezalar; gelir düzeyinden bağımsız olarak tahsil edildiği için vergi yükü ağırlıklı olarak kayıt içinde kalan vatandaşlar ve vergi mükellefleri üzerinde yoğunlaşıyor.
Ağadayı’na göre 2026 bütçesindeki açık, özellikle:
Ücretliler,
Küçük ve orta ölçekli işletmeler,
Düzenli beyanname veren mükellefler
üzerinde ilave vergi ve maliyet baskısı yaratma potansiyeline sahip.
Enflasyon ve “Sessiz Vergi Artışı”
Enflasyonun düşürülmesi hedeflenmesine rağmen, fiyat katılığı ve gelir vergisi tarifelerinin enflasyon karşısında yeterince güncellenmemesi, maaşlı kesimi fiilen daha üst vergi dilimlerine taşıyor. Bu durum ekonomi literatüründe “örtük ya da sessiz vergi artışı” olarak tanımlanıyor.
Dolaylı vergilerle birleştiğinde enflasyon, vatandaş açısından alım gücü kaybı, bütçe açısından ise kısa vadeli gelir sağlayan bir gizli vergi işlevi görüyor.
Borç–Faiz Sarmalı Riski
2,7 trilyon TL’lik açık, yalnızca 2026’yı değil, izleyen yılları da etkileyen bir borç–faiz sarmalı riskini gündeme getiriyor. Artan borçlanma:
Faiz ödemelerini yükseltiyor,
Bütçede esnekliği azaltıyor,
Sosyal ve yatırım harcamaları için ayrılabilecek payı daraltıyor.
Bu çerçevede kamuda tasarruf söylemi öne çıkarken, harcama disiplini ve verimlilik uygulamalarının sahadaki karşılığı belirleyici olacak.
İronik Ama Gerçekçi Bir Temenni
Bilal Ağadayı değerlendirmesinde ironik bir temenniye de dikkat çekiyor:
“Dileğimiz, 2,7 trilyon TL’lik bu açığın kâğıt üzerinde kalması. Daha da önemlisi, kapatılma sürecinde yükün yine yalnızca kayıt içinde olan vatandaşa ve vergi mükellefine değil, kayıt dışı faaliyetlerle süper zenginleşen kesimlere de adil şekilde yansıtılması.”
Ancak geçmiş uygulamalar, bütçe açıklarının çoğu zaman pazarda, faturada ve akaryakıt fiyatlarında hissedildiğini gösteriyor.
Sonuç
2026 bütçesi daha başlamadan açık verdi.
Bu açığın büyüklüğünden çok, nasıl ve kimler üzerinden kapatılacağı belirleyici olacak.
Umarız bu kez açık kâğıt üzerinde kalır, yük sahaya adil dağılır.
Ancak Türkiye’nin mali tecrübesi, bu temenniye temkinli yaklaşmayı gerektiriyor.